İnsan, öfkelendiği, bir sıkıntıya düştüğü ve güçlüklerle karşılaştığı zaman, karşısındakilere çok kolaylıkla bedduâ edebilmektedir.
Hâlbuki bu zor ve güç durumlardan sabır ve metânetle kurtulmaya çalışmak gerekir. Ancak aceleci yapısı ile insan, böyle durumlarda ümitsiz ve kötümser bir ruh hali içinde, bâzen de üzüntüsünun çokluğundan:
“Allâh’ım, cânımı al da, beni bu sıkıntıdan kurtar!” gibi sözlerle kendisi için bedduâ eder ki, bunlar aslâ doğru değildir.
Enes(ra) şöyle anlatır:
“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- son derece zayıflamış bir hastayı ziyâret etti ve:
«–Allâh’a bir şey için duâ ediyor muydun veyâ O’ndan bir şey istiyor muydun?» diye sordu. Hasta şöyle cevap verdi:
«–Evet. Allâh’ım! Bana âhirette vereceğin cezayı bu dünyada hemen peşin olarak ver, diye duâ ederdim.»
Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
«–Sübhânallâh! Senin buna gücün yetmez. Şöyle duâ etseydin olmaz mıydı?: Allâh’ım! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi cehennem azâbından koru!»
Bunun üzerine adam bu duâyı yaptı ve şifâ buldu.” (Müslim, Zikir, 23/2688; Tirmizî, Deavât, 71/3487)