www.haberyorumgazetesi.com

İsmail Özdemir


KANAL İSTANBUL

Son günlerin en çok tartışılan konuları Kanal İstanbul ve Libya Tezkeresi , önümüzdeki günlerde de İktidar ve Muhalefet arasında hararetli tartışmalara neden olacak.Yine keskin bir yol ayrımı.


İktidar bu iki konu üzerinden toplumu kamplaştırmaktan çekinmiyor. Ben yaptım oldu mantığı ile hareket edilemeyecek iki konu, maalesef derinlemesine araştırılmadan, konunun uzmanlarının görüşleri tam olarak dinlenmeden adeta bir kayıkçı kavgası şeklinde toplumu geriyor.

 

       Halbuki; Kanal İstanbul’un ülkemize somut olarak kazandıracakları açıkça anlatılmalı, muhalefetin itirazları da, konunun uzmanları davet edilerek iktidar tarafından dinlenmeli ve sonra karar verilmelidir.

 

       Muhalefet her getirilen yeni teklife karşı olmak zorunda değildir.1.Boğaz köprüsü, Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Selim köprülerinin hepsine de o günkü muhalefet karşı çıkmıştı. Ancak bugün geldiğimiz durum, bunların ne kadar gerekli olduğunu göstermektedir.

 

Artan deniz trafik yoğunluğu dikkate alındığında, bugün İstanbul boğazında geçiş yapacak gemiler 1-2 gün beklemek zorunda kalıyor. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı'nın sosyal medya hesaplarından paylaşılan "Dünya Deniz Ticaretinde İstanbul" konulu infografikte Türk boğazlarındaki gemi trafiğine ve oluşturduğu risklere işaret edildi. Paylaşılan bilgilere göre İstanbul Boğazı'nda acil durum, görüş, akıntı, özel geçiş, sportif ve toplumsal faaliyetler için 2017'de 537, 2018'de 330, 2019'un ilk 11 ayında ise 187 saat boğaz trafiği askıya alındı. Gemiler, İstanbul Boğazı'nda bu yılın verileri ortalamasında, her bir geçiş için yaklaşık 14 saat bekliyor. Tanker gibi tehlikeli yük taşıyan gemilerde ortalama bekleme süresi 30 saate ulaşıyor. 2017 yılı verilerine göre, tankerlerin maruz kaldıkları beklemelerden kaynaklanan ekonomik kayıp milyonlarca doları buluyor. Boyu 200 metre üstü tankerlerin günlük kiralama kaybı ortalama 120 bin dolara ulaşıyor. Ortalama bekleme süresinin 8 saat olduğu 2004'ten bu yana bu sürede artış gerçekleşti. İstanbul Boğazı'ndan 200 metre üzerinde uzunluğa sahip gemi, uygun şartlarda yaklaşık 1,5 saatte geçiyor. Bekleme süreleri de göz önüne alındığında toplam geçiş maliyetlerinde ciddi artış söz konusu oluyor.

 

* Ticaretin yüzde 85'i denizden yapılıyor.

* Deniz ulaşımının yüzde 25'i Türkiye'nin de içinde olduğu Akdeniz havzasında yapılıyor.

* Boğaz'dan geçen gemilerin yüzde 30'u tehlikeli yük taşıyor.

* 200 metreden uzun tehlikeli madde tankerleri geçişi sırasında boğaz tek veya çift yönlü trafiğe kapatılıyor.

* 2005'te 54 bin 794 gemiyle 335 milyon ton yük taşındı.

* 2018'de 41 bin 103 gemiyle 439 milyon ton yük taşındı.

 

Ticarette zaman çok önemli hale geliyor.Birkaç günlük gecikme çok büyük kayıplara neden olabilir.Ayrıca birkaç günlük gemi kira bedelinin ¼’ü veya ½ ‘si ödenerek, hem zamandan hem gemi kira maliyetinden tasarruf etmeyi düşünen işadamları ve sanayiciler tarafından Kanal İstanbul tercih edilebilir.

 

İleride Boğazda gemi yoğunluğu arttığında talep daha artabilir.Bu işin ticari yönü.Turizm açısından bakıldığında;

-2019 yılında İstanbul rekor kırmış ve yaklaşık 16 milyon turist ağırlamış. Türkiye ise 2018 yılında 46 milyon turist ağırlarken sadece Paris, 2018’de 50 milyon turist ağırlamış.Fransa 90 milyon turist ağırlamış

 

-Kanal İstanbul projesi, bölgeye turizm yatırımlarını çekebilir ve gelen turist sayısını arttırabilir.

       Tabii ki; muhalefetin dile getirmiş olduğu çevrenin zarar görmesi, su kaynaklarının zarar görmesi, deprem riskinin artması, maliyetin çok yüksek olması nedeniyle bu yatırımın farklı alanlarda değerlendirilmesi gibi konularda enine boyuna iyice tartışılmalıdır.

 

       Her iki taraftan konunun uzmanları, akademisyenler bir araya gelerek bu konuları tartışmalıdır. Aylar sürecek araştırma-inceleme ve müzakereler sonunda bir bilimsel olarak sonuç bildirgesi yayınlanmalıdır.

 

       TV ekranlarında yapılan tartışmaların hiçbir faydası yok.Horoz dövüşünden ileri gidemiyor.TV programlarına katılanlar, konunun uzmanı olsalar dahi söyledikleri tesir etmiyor.İzleyenler kendi bulunduğu taraftan izliyor. 

 

       Bence konunun uzmanı akademisyenlerimiz kendi alanlarında bilimsel makaleler, kitaplar yazarak toplumu aydınlatsalar daha güzel hizmet etmiş olurlar.Aynı zamanda tarihe not düşmüş olurlar. Atalarımız ne demiş:

“Söz uçar, yazı kalır.” Medeni toplumlar yazan ve okuyan toplumlardır. Az gelişmiş toplumlar ise tartışırlar ve kavga ederler, sonunda savaşırlar.