www.haberyorumgazetesi.com

Şerif Gürbaş


KÖPEKLE SOHBETİM

Bugünkü köşe yazım tamamıyla hayal ürünü olup, çok sayıda sosyal mesaj içerir. Lütfen Kâle ve ciddiye alınız.


Bugün hava harika, evden çıktım, Fatih Camii’nin oradan salına salına park caddesine doğru yürüyorum.  Üşenmezsem bir mezarlık ziyareti yapacağım. Tam sağlık ocağının oraya yaklaşmıştım ki, otopark alanının arasından karabaş cinsi koca bir köpek çıkıverdi.  Epeyce iriydi, köpekleri severim, ama bir o kadar da uzak dururum ne olur ne olmaz… Köpekte beni fark etti, ama pek oralı olmadı. Biraz ilerleyip durdu, belli ki yolun karşısına geçecek. Ama trafik sanki arabalı vapur boşalmışcasına akıyor ve köpeğin geçmesine bir türlü izin vermiyor. Köpekse bir sağına bakıyor bir soluna. Bende ufak adımlarla köpeğe doğru yaklaştım ve durdum. Başladım izlemeye. O da izlediğimi fark etti ve bir an göz göze geldik. Köpek sevgisizlik, ilgisizlik ve düzensiz beslenmeden olsa gerek karnı içine göçmüş tüyleri birbirine karışmış, ağzı yüzü tozdan kirden kararmış vaziyette. Ne yalan söyleyeyim, biraz sevimsiz geldi gözüme. Ama bakışlarında ezilmişliğin ve itilmişliğin yarattığı masumiyeti fark ettim.  Şükrettim Rabbime beni insan yarattığı için, birazdan duyacağım sözleri bilmeden!

Dedim şunla bir konuşayım.

Hayırdır köpek kardeş nereye böyle,

Benle mi konuşuyor len bu, gibisinden yüzüme şaşkınca baktı, ama cevap vermedi.

Sana diyorum köpek kardeş, nereye böyle…

Gördüğün gibi, yolun karşısına geçeceğim, ama arabalar izin vermiyor

‘Ooo sen daha çok beklersin, onlar insanlara bile yol vermiyorlar ki sana versinler…’

Peki ne yapacaksın ki karşıya geçipte,

İşim var…

‘İşin var da, vergi levhan nerede’ diye espri yapayım diye geçirdim içimden, ama köpek bu anlamaz şakadan, kalkar ısırır filan..Neyse…

“Ya bırak bu ayakları, insanlar iş bulamazken, sen köpekken nasıl işin olabilir ki,”

Benimkisi ince…

He anladım.:) ya seninle arkadaş olsak, en azından tanışsak, biraz takılsak, uyar mı…

Dedim ya işim var, ama gideceğim yere kadar takılabiliriz, yolda konuşuruz, merak ettiklerini sorarsın, sonra sen yoluna ben yoluma…

Eyvallah, sana isminle hitap etmek istiyorum, bir adın var mı?

Bana tomi derlerdi ufakken, ama sen kısaca tom diyebilirsin,

Yooo tomi de kısa, sana uzunca tomi diyeceğim.

Sen bilirsin.

Kim koydu sana bu ismi, yoksa senin yakıştırman mı.

Ufakken sahibim koymuştu.

He sahiplisin yani,

Yoo değilim. Çok eski mevzu, 12 sene filan önceydi…

Anlatmak istersen dinlerim.

Ağlamak yok ama,

Aa bak ona söz veremem, ben sulu gözlüyümdür.

Ha bu arada sosyal mesafeyi koruyalım, sende korona olabilir, biraz uzak dur benden, zaten masken de yok…

Vaaaay, sen çok şakacı bir arkadaşa benziyorsun, gündemi de iyi takip ediyorsun hani. Ee seni dinliyorum anlat bakalım…

Ben ve kardeşim, Kalburt mevkiindeki bir fabrika inşaatında soğuk bir kış gecesi dünyaya geldik. Babamız kim bilmiyorum, hiç görmedim.  Biz doğduktan sonra annemiz bizi emzirir ve sonra bırakır giderdi. Biz kardeşimle it gibi titrer, ardından bakıp, için için ağlardık. Meğer o, kendi karnını doyurmak ve bizi daha iyi beslemek için gidermiş, sonradan anladık.  Neyse iki üç aylıkken, inşaata insanlar gelmeye başlayınca, annem bizi alıp daha güvenli bir yere götürmek istedi. Peşine takılıp giderken, Kalburt mevkiinde karayolunun karşı tarafına geçmeye çalışırken, kardeşim ile birlikte annem bir kamyonun altında kaldı. İkisi de oracıkta ölmüştü. Kamyon hiç durmadı bile.  Yolun üzerinde dakikalarca o şekilde kaldılar, üzerlerinden onlarca araba kamyon daha geçti gitti.  Saatler sonra bir araç geldi ve annemle kardeşimi karga tulumba arabaya atıp götürdüler. Ben ise artık yapayalnızdım.  Nereye gideyim, nasıl karnımı doyurayım diye ağlarken, beni bir adam alıp hayvan barınağına götürüp bıraktı. “Orayı yapanlardan Allah razı olsun”… Artık güvendeydim, karnım doyuyor ve sıcak bir yuvam vardı, birçokta arkadaşım olmuştu. Havalar ısınmaya başlamıştı ki, bir gün bir adamla çocuk geldi, bütün köpekleri tek tek incelediler. Çocuk beni çok sevdi. Beni işaret edip “Bunu alalım” dedi babasına… Beni arabalarına koyup, işyerlerine götürdüler. Birkaç gün orada kaldım. Karnımı doyurdular, ama pek sevmemiştim yeni yerimi… Sonra bir sabah araba ile gelip ailece Yalova’ya yazlıklarına götürdüler beni. Evlerinin bahçeleri çok genişti. Orada 2 ay kadar onlarla birlikte koştum, eğlendim.  Hayatımda yemediğim kadar et ve mama yedim. Ne güzel günlerdi…İşte benim ismimi orada takmışlardı tomi diye… Tatil bittiğinde beni dönüşte Yalova’da sokağa bırakmak istediler, ama çocuk çok ağlayınca, babası beni İnegöl’e getirmek zorunda kaldı. Yolda inşallah sokağa bırakmazlar diye dua ettim. Ama maalesef evlerinde ortam olmadığından, beni İnegöl girişinde bir yere bıraktılar. Mutluluğum çok kısa sürmüştü, ben yine yalnızdım. İşte o gün bugün yalnızım…

Ee ne yer, ne içersin, aç kaldığın oluyor mu?

Çöp konteynırlarında sizin beğenmeyip attıklarınızı yerim, öyle yemek ayırt etme şansım yok. Eğer yemeğe bişi bulamazsam, yinede Allah’a şükrederim ve sabrederim.  

İnsan olarak yaratılmak ister miydin… Veya senle yerleri değişme imkanı verseler değişir miydin..

İnsanların bir kısmı yaşantıları ile zaten benden aşağı… Öyle insan olmaktansa köpek kalmayı tercih ederim.  Biz günahsızız. Yani mükellef filan değiliz. Yani öldüğümde hesap verici değiliz. Belki cennet hayalimiz yok, ama cehennem korkumuzda yok. Ama siz insanoğlunun  ebedi cehennem tehlikesi var. Yani çok riskli insan olmak. Ama kıtmir olmak isterdim, doğrusu…

Hiç ısırdığın kimse oldu mu?

Evet, bir keresinde olmuştu. Sabah gezinirken çöpün içinde kemik bulmuştum kıtır kıtır yerken yanımdan geçenlere de, hırlıyordum. Adamın biri gece 12-8 vardiyasından gelmiş, uyuyacak herhalde benim hırlamamamdan dolayı bir türlü uyuyamıyor olsa gerek. Çıktı don atlet cama, “ittir git lan başka yere” deyip ana avrat sövdü. Birde bana bir tane odun parçası fırlattı, Neredeyse gözüme girecekti. Kemiği de alıp uzaklaştım. Akşam saati bir baktım,  bana odun atan adam bisikletle karşıdan geliyor, dedim şuna dersini vereyim, üzerine doğru koştum, beni fark etti, panikle direksiyonu kırdı ve kaldırıma çarparak yere düştü. Ayağına bir yapıştım acıdan deli gibi bağırıyordu, o ara çevreden koşup gelenler oldu, hoş moşt, dedim tamam yetti buna bu korku…Biz köpeğiz, biz durup dururken ısırmayız, ama tabi bazı itneler var saldırabiliyor, özellikle mafya gibi kalabalık gezenlere dikkat etmek lazım, bana bile saldırıyor o itneler…Bak vücudumdaki yaraların bir çoğu onlarla bğuşmaktan…

En çok nerelere takılıyorsun.

Benim muhit okullar bölgesi ve Atatürk anıtı civarı. Bu ara ortalık sakin rahatça dolaşıyoruz. Ha bu arada Allah size de şifalar versin… Bu virüs sizi bayağı korkuttu. Ölümden ve aç kalmaktan çok korkuyorsunuz  Mesela biz ölümden korkmuyoruz, zira bize ölümden ötesi yok. Siz korkun… aç kalmaya gelince, hiç endişeniz olmasın. Rabbinize güvenin o hiç ummadığınız yerden size rızk gönderir…Bak bize, gezerken bile buluyoruz rızkımızı, siz çalışırken neden bulamayasınız ki. Bu arada ben varmak üzereyim. Burada ayrılalım bir daha denk gelemezsek hakkını helal et..

Ya ne demek asıl sen hakkını helal et. Bak bende Fatih camiinin orada oturuyorum. İstersen arada o taraflara uğra, denk gelirsek ben seni aç bırakmam…  Bu arada tomi kardeş seni tanıdığıma memnun oldum. İnegöllülere son diyeceğin bir şey var mı,?

Bende memnun oldum…Şunu diyebilirim, kışın ekmek bulmak zor oluyor. Hani konteynırlar yüksek oluyor çoğunun da üzeri kapalı… Şehrin muhtelif yerlerine özel yemlikler konulsa, oralara insanlar gelip ekmek bıraksalar o bile yeter.

Ya aklıma gelmişken sorayım bu kedilerle ne alıp veremediğiniz var sizin…

Kedilerle bir işimiz yok. Onlar bizden çekiniyorlar, görünce kaçmaya çalışıyorlar, bizde kaçanı kovalamak adettir. Mesela sen bile şimdi şakayla karışık yanımdan koşup gitmeye kalksan, işi gücü bırakır ardından kovalarım…

Isırırmısın peki..

Bak o konuda pek garanti veremem, hayvani bir durum… sen sen ol bizden birini görürsen sakın kaçma, uzak dur, çok fazla korktuğunu belli etme yeter. Bu tüyoyu da başkalarına söyleme, bizim de kendimize göre bir namımız var bırak yürüsün…

Tamamdır Tomi kardeş sana iyi işler, bol güneşler…