Tarih: 08.02.2012 13:00

İNANMAK

Facebook Twitter Linked-in

İnanmak nedir? Sözlük anlamı olarak inanmak, bir şeyi doğru olarak benimsemektir. Normal şartlarda bir şeyi doğru olarak benimsemek için, doğruyu, duyu organları ile tespit etmek gerekir. En inanılası şey, bireyin kendisinin tespit ettiği şeydir. Ancak bizler nasıl inanıyoruz? Gözümüzle gördüğümüz şeylere inanmayı tercih etmiyoruz. Genelde duyduklarımızla yetiniyoruz.

Cebimizde 5 kuruş para yokken, televizyonda ekonomi bakanı çıkıp, “Türkiye büyüyor, ekonomi çok iyi” dediği zaman, seviniyoruz. Gönlümüz zengin.

İşimiz yok, Türkiye İstatistik Kurumu, “İşsizlik oranları düşüyor” diyor, vaay diyoruz, helal olsun. Zaten işsizlik yok ki, iş bol, iş beğenmeyen çok.

Sağlık alanında reformlar(!) yapılıyor. Vatandaş olarak çooook memnunuz. Çünkü artık kamusal alanda her yaptığımızdan devlet para alıyor. Ne kadar güzel.

Doktora gidiyoruz, ardından eczaneye gidince, muayene ücreti kesiliyor, maaşlardan sağlık için yüklüce kesintiler yapılıyor, ama olsun, “tam gün yasası çıktı, artık özel muayene ile doktorlar bol bol para kazanamayacak, bu güzel bir şey” diyoruz. Devlet hastanelerinin giderek işlevsiz hale geldiğini, özel hastanelerde, nasıl soyulup soğana çevrildiğimizi görmüyoruz.

Yargı alanında reformlar(!) yapılıyor. Parası olan vatandaş, hakkını yargı alanında arayabilecek hale geliyor. Yakında yapılacak düzenlemeler ile az meblağda alacaklar için yargı yolu kapatılmaya çalışıyor. Olsun diyoruz, “borç yiğidin kamçısı, alacaklı dikkat etsin, nakit çalışsın, çek senet işine girmesin, ne de olsa ekonomide istikrar var” diyoruz. Yargı alanındaki gecikmeleri önlemek için tedbir alınacakken, yargı yoluna başvuruların önü kapatılıyor. Herkes kendi işini halletsin diyoruz.

Özellikle İnegöl için il olsun diyoruz, “İnegöl özel bir ilçe, özel statülü ilçe olabilir” denildiğinde, havalara uçuyoruz. Özeliz ya, bundan daha iyisi Şam’da kayısı.

Eğitim alanında, devlet okullarına güvenmiyor, çocukları özel okullarda okutmak için yarışıyoruz. Ardından bir de dershanelere gönderiyoruz. Yine yetmiyor, özel dersler aldırıyoruz. Ne için? Çocuk okusun, sınav dolu bir maratonu bitirsin, üniversiteden mezun olsun, ailesinin dizinin dibinde otursun diye. Bir üniversite de yetmiyor tabi, yüksek lisans ve benzeri birçok eğitimden geçmeye devam ediyor çocuk. İş beğenemiyor ya.. ondan sanırım. Tabi bir de meslek liselerinin kat sayısının aynı olması sorunu da var. Olsun ne de olsa duyduklarımıza inanıyoruz, gördüklerimize, birebir yaşadıklarımıza değil.

Devletin taahhuk ettirdiği vergiler hat safhada. Genel vergiler yanında birçok özel vergi de taahhuk ettirilip toplanıyor. Amaçları dışında harcamalar yapılıyor. Ödeyenin sesi çıkmıyor, zaten beli bükülmüş, ödemeyen de kar sayıyor, susuyor.

Elektrik faturalarında, kayıp kaçak bedelleri yazıyor. Umurumuzda değil. Ses çıkarmıyoruz. Elektrik kesiliyor, kimsenin elektrik arızayı aradığı yok. Herkes razı. İş yarım kalmış, hava soğukmuş, önemli değil.

TUİK (Türkiye İstatistik Kurumu), vatandaşların mutluluk oranını açıklıyor. Kaçınız yaşadığınız bu hayatta mutlu olabiliyorsunuz? Tuik’e göre %61,2. İşte bu oran, gördüklerimize değil, duyduklarımıza göre yaşadığımızdan dolayı bu kadar yüksek çıkıyor.

Gerçekleri görsek, gözlerimize at gözlüğü geçirmeden, kulaklarımızı yalanlara tıkayarak, bakalım kaç kişi mutlu olmaya devam edecek.

Yanlış anlaşılmasın, kimsenin mutluluğunda gözüm yok ama üzerimize serilmiş olan ölü toprağından da sıyrılmamız gerek. 1940lı yıllarda nazi soykırımından kurtulan Alman Rahip Pastor Nie Moeller’in sözleri geliyor akla: Önce komünistleri götürdüler, sesimi çıkarmadım; çünkü komünist değildim. Sonra sosyalistleri götürdüler, sesimi çıkarmadım; çünkü sosyalist değildim. Sonra sendikacıları götürdüler, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri götürdüler, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler, benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı..” Hayatımızdan birer birer eksilen şeylerin farkına varamıyoruz. Duyduklarımıza hemen inanmak yerine önce görelim, bilelim, araştıralım. Ben böyle mutluyum, çevremde söylenen yalanlarla, gerçeklerin üstü kapatılmış halde mutluyum, diyeniniz varsa, hayırlısı olsun, ne diyeyim?




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —