Zam, ceza ve yeni vergiler... Artık hükümetin rutin gelir kaynakları haline geldi. Halk her geçen gün biraz daha fakirleşirken, bütçe açığı büyüyor. Faize aktarılan para rekor kırmış durumda. Fabrikalar birer birer kapanıyor, iflaslar ve konkordatolar ardı ardına geliyor.
Ama ülkeyi yönetenlerin yüzünde en ufak bir telaş yok. İktidar ve ana muhalefet, kendi yarattıkları sanal gündemlerle kayıkçı kavgasına devam ediyor. Her iki taraf da ağız dalaşıyla tabanını diri tutmaya çalışıyor.
Oysa vatandaşın derdi, kimsenin umurunda değil. Bugün milyonlarca insan geçim sıkıntısıyla boğuşuyor. Ülke nüfusunun neredeyse dörtte biri sosyal yardımlarla ayakta duruyor.
İktidar, bu tabloyu da kendi lehine çevirmiş durumda. “Biz gidersek bu yardımları alamazsınız” korkusu, toplumun büyük kesiminde sessiz bir endişeye dönüşmüş.
Bir zamanlar siyasetin değişmez kuralı olarak görülen o söz artık işlemiyor: “Tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur.” Çünkü halkın büyük bir bölümü tencere kaynamasa da, elindekini kaybetme korkusuyla suskunluğu tercih ediyor.
Ekonomik kriz kadar tehlikeli olan bir başka gerçek daha var: Umudun tükenmesi. Ve bugün, belki de en büyük kaybımız bu…
