Şerif Gürbaş


Felaketler gelmeden önce…

.


Ülke olarak çok büyük bir deprem felaketini daha yaşadık. Depremin hemen akabinde devletimiz ve milletimiz el ele vererek yaraları sarmaya başladı ve sarmaya devam ediyor. Rabbim ölenlere rahmet, yaralılara şifa versin. 

Tabi ülke olarak felaketleri yaşamadan da bir türlü aklımız başımıza gelmiyor. Her ne kadar bir zaman sonra aynı tas aynı hamam hayata devam etsek te…

Zira Maraş merkezli deprem gösterdi ki, 99 körfez depremi sonrası almamız gereken idari ve imari önlemlerin hiç biri alınmamış. Deprem öncesi bilim adamlarının uyarıları, siyasilerin ikazları maalesef kulak ardı edilmiş. Ne deprem için önlemler alınmış, nede deprem sonrası yaşanacaklarla ilgili…

Peki, eksiklerimizi, sorumsuzluklarımızı ve ihmallerimizi sadece deprem felaketinden sonra mı fark ediyoruz, tabi ki hayır. Maden kazaları, sel, yangın iş kazaları, trafik kazaları vs. en ufağından en büyüğüne, insanoğlunun yaşayabileceği ne kadar acı varsa, öncesinde ve sonrasında alınacak tüm tedbirleri hafife alıyoruz ve maalesef uymuyoruz.

Belki kanunlarımız ve mevzuatlarımız yeterli, ama uygulama noktasında hep bir gevşeklik içerisindeyiz. Hükümetlerin kaçak yapılara getirdiği imar afları, yerel yönetimlerin imarla ilgili yanlış kararları, ya da rant uğruna imara uygun olmayan inşaatlara göz yumulması, yaşadığımız felaketin boyutlarının katbe kat artmasına sebep olmakta.  Yine ülkemizin birçok şehrinde yaşanan sel felaketlerinde dere yataklarının dibine yapılan binalar insanlarımıza mezar oldu. İşte son yaşanan deprem de belki 100 bin insanımızı kaybettik, ama resmi rakamlara itibar etmek durumundayız, şuana kadar açıklanan rakamlara göre 40 bine yakın insanımız hayatını kaybetti.

Maden kazalarında 10’larca işçi ölünce birkaç işletme sahibi tutuklanarak nasıl olayların asıl sorumluları gizleniyor ise depremlerde de inşaat sahibi birkaç müteahhit gözaltına alınarak kamuoyunun öfkesi dindirilmeye çalışılıyor. 

Ama asıl yıkılıp un ufak olan inşaatların yapımı sırasında depremi göz ardı edip yüksek katlara izin veren yerel idareciler, inşaatları mevzuatlara uygun yapılması sırasında ihmali olan imarcılar ve yapı denetimciler ve ilgili kişi ve kurumlar maalesef hesap vermiyor es geçiliyor. Temennim odur ki, bu deprem milat olsun ve sorumlu siyasetçi, bürokrat, sivil her kim varsa, kuralları ve mevzuatları tam teşekküllü olarak uygulasın ve takip etsin. 

Millet olarak üzerimize düşen sorumluluklarımızı ihmal edip başımıza işler açsakta, deprem sonrası Rabbimin rızasını kazanacak hayır ve hasenatları ise fazlasıyla yaptık. Ülkemizin her bir köşesinden 100 binlerce araçlık yardım malzemesini en kısa sürede organize olarak deprem bölgesine ulaştırmayı başardık ve halen ulaştırmaya devam ediyoruz. Yine depremzede aileleri şehirlerimizde misafir ederek her türlü ihtiyaçlarını gidermeye, onları memnun etmeye gayret ediyoruz. Bu birliktelik, bu kadirşinaslık ve bu vefa olduğu sürece Rabbim bize her daim yardım edecektir. 

Birde değinmeden edemeyeceğim. Başka başka şehirlerden deprem bölgesine gelip can derdinde olan insanların evlerine ve işyerlerine girerek hırsızlık ve yağma yapan aşağılık insanları da gördük ve insanlık adına çok utandık. Sağ olsun devletimiz bu aşağılık mahlûkları yakalayıp gerekeni fazlasıyla yaptı. Elleri ayakları dert görmesin. Hülasa yaşadığımız bu acı felakette Hak eden herkes devletin şefkatini de, gazabını da fazlasıyla hissetti diye düşünüyorum. 

Birde sıcacık evinde, işyerinde bilgisayarı başında devlet yoktu, filan dernek, cemaat, tarikat neden yoktu, şeklindeki serzenişlere katılmıyorum ve bu tip eleştirileri zamansız ve yanlış buluyorum. Zira depremde devletimiz tüm kurum ve kuruluşları ile belediyelerimiz tüm imkanları ile hangi görüşten ve fikirden olursa olsun tüm STK’larımızda gerekeni fazlasıyla yapmıştır. Kimin depremzedelere sahip çıktığını oturduğumuz yerden anlamak mümkün olmadığı gibi, hayrı hasenatı Allah rızası için yapanların reklama ihtiyacı olmadığını da hatırlatmak isterim. Kimin ne yaptığını her şeyi işiten ve gören Cenab-ı Allah çok iyi biliyor…